Av. Nazlı Gaye ALPASLAN
İzmir Barosu Avukatı
Mülkiyet hakkı Anayasamızın 35. Maddesinde, kamu vergisel yükümlülükleri ise, “vergi ödevi” başlığı altında; Anayasa’mızın 73. Maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır.
Diğer yandan AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) ve Ek Protokoller; Türkiye tarafından kabul edilip onaylanmak suretiyle yürürlüğe girmiş bulunmaktadır (1).
1982 Anayasamızın md. 90/5 ‘e göre; AİHS bir iç hukuk yasal düzenlemesi olarak kabul edilmekte; ayrıca söz konusu Sözleşme’nin anayasaya aykırılığı ileri sürülememektedir. Yasal düzenlemelerle Sözleşme’nin çelişmesi halinde; yasa hükümleri değil, Sözleşme hükümlerinin esas alınması gerekmektedir. AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi), AİHS’ne taraf devletlerce kabul edilen yükümlülüklere uyulmasını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bu nedenle de AİHS’nin yorumlanmasında; AİHM’nin içtihat ve yorumlarının esas alınması gerekir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararların iç hukukta uygulanabilirliğinin olması verilen kararları önemli hale getirmektedir. Vergisel alanda, AİHM kararları daha çok yol gösterici özelliklere sahiptir.
AİHM tarafından vergisel alanda bugüne değin verilmiş birçok kararlar bulunmaktadır. Ancak bunlardan önemli olan 3 adet kararın ilginç olması nedeniyle aşağıda özet olarak sunulacaktır.
-
KDV ‘den müteselsil sorumluluk ile ilgili gelen bir dava da, (Bulves/Bulgaristan Kararı) KDV’de mal alımı nedeniyle alıcının satıcıya ödediği KDV’yi indirim konusu yapma talebinin, satıcının bu vergiyi süresi içerisinde yasal defterlerine kaydetmemesi veya beyan etmemesi dolayısıyla red edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bulves kararında, başkasının ödemekle yükümlü olduğu KDV’den sorumlu olma, “malvarlığına haksız müdahale” olarak nitelendirilmiştir. Ayrıca kararda, bu sorumluluk bakımından KDV’nin satıcı tarafından ödenip ödenmediğini takip edebilme yetkisinin verilmiş olması gerektiği ve alıcı üzerine düşeni yaparak kendi vergisel yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen, satıcının vergisel yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı vergisel aykırılığın sonuçlarına katlanmasının beklenemeyeceği belirtilmiştir.
-
Vergi incelemesi esnasında belge ibrazı: Fransa Kararı’nda malî polis tarafından yurt dışındaki serveti konusunda beyana davet edilmiş bir kişinin yanıt vermemesi üzerine, konutunda arama yapılmış, belge bulunmaması üzerine hem para cezası ile ve hem de hapsen tazyik kararı ile cezalandırılması istenilmiş olmakla beraber, mahkeme sadece para cezası ile cezalandırılmasını karar vermiştir. Buna göre konuyu inceleyen AİHM, AİHS madde 6 hükmüne göre, hiçbir kimse kendi aleyhinde beyan ve kanıt ileri sürmeye zorlamayacağı prensibinden yola çıkarak sözleşmenin 6. Maddesinin ihlal edildiğini kabul etmiştir. Buradan hareketle Türkiye’de ki vergi incelemelerinde de kamu görevlileri tarafından inceleme tutanaklarının gösterilmemesi, tuzak sorular sormak, yönlendirme yapmak, baskı kurmak, mükellefi kendini suçlayıcı ifade veya belge vermeye zorlamak ve oldu-bittiye getirmek suretiyle yapılması anayasal bir hak olan susma hakkına aykırı olduğu gibi Funke/Fransa kararından elde edilen sonuca da aykırılık oluşturmaktadır (3).
-
Rusya’nın önemli bir akaryakıt şirketlerinden olan bir şirketin vergi incelemesine tabi tutulması sonucunda şirkete peçeleme ve muvazaa şirket yapılandırılması iddia edilmiş ve vergi kaçakçısı suçlamasıyla şirket hakkında ceza ve tarhiyat yapılmıştır. Ayrıca şirket hakkında, borçlunun ödeme emrinin gereklerini yerine getirmemesi sonucunda toplam borç üzerinden uygulanan ve 1.16 milyar euroya yaklaşan cezai nitelikteki icra tazminatı alınmıştır. Sonuçta Yukos şirketler grubunun önemli hisseleri icra yoluyla satılmıştır. Buradan hareketle AİHM yapılan bu işlemleri ve müdahaleyi ölçüsüz, orantısız bulmuştur. Bu kararın Türk Vergi Sistemine yansıması ise AİHM kararında yer alan cezai özellikteki icra tazminatının karşılığı “haksız çıkma zammı” olmaktadır (Bkz. 6183 sayılı yasa md. 58). Bu düzenleme, Yukos/Rusya kararında elde edilen sonuca ters düşmektedir. Zira haksız çıkma zammı miktarının arttığı durumlarda mükellefler zorlanmaktadır. Ayrıca, zammın hangi zararı ya da hangi masrafın karşılığı olduğu belli değildir. Bu bakımdan, haksız çıkma zammı Anayasa’ya aykırı bir uygulamadır. Ülkemizde Anayasa mahkemesine haksız çıkmaz zammının Anayasa’ya aykırı olduğuna dair bir müracaat yapılmış ise Anayasa Mahkemesi tarafından geçtiğimiz yıllarda bu talep Anayasa’ya aykırı bulunmayarak reddedilmiştir (2).
Sonuç olarak, genelde vergisel uyuşmazlıklar hakkında AİHM’e müracaat ve mümkün olmamakla beraber mülkiyet hakkı ihlali dolayısıyla aşırı vergileme veya adil olmayan bir cezalı tarhiyat dolayısıyla vergi mükelleflerinin bütün mamelekini kaybetmesi durumunda bu mahkemeye başvuru yolu açılabilir (4).
Örneğin; md. 6’da düzenlenen “âdil yargılanma hakkı”, ceza hukuku alanında ihlal edilebileceği gibi, vergi hukuku ve kamu malî yükümlülükleri alanında da ihlal edilmiş olabilir. Bu taktirde AİHM’ne başvurma hakkı doğacaktır.
-
4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanan Sözleşme, 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 18 Mayıs 1954 tarihinde Türkiye tarafından onaylanmıştır. Türkiye tarafından 30 Nisan 1997 tarihinde onaylanan 11 Nolu Protokol ile yapılan değişiklikler metne işlenmiştir. Ayrıca 6366 sayılı İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve Buna Ek 1 Nolu Protokolün Tasdiki Hakkında Kanun, 10.03.1956 tarihine kabul edilerek, 19.03.1954 tarih ve 8662 sayılı RG’de yayınlanmıştır.
-
İstanbul 2. Vergi Mahkemesi’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu üzerine mahkeme tarafından E:2009/83 sayılı dosyasında olup, mahkeme tarafından bu müracaat reddedilmiştir.
-
ERCAN Tayfun – YAMAN Can, “AİHM Penceresinden Türk Vergi Uygulamasına Bakış”, Vergi Portalı 14.02.2014
-
ALPASLAN Mustafa, Uygulamada Vergi Davaları ve AİHM’e Müracaat, 2. Baskı, İZMİR-2012 S. 30s